Güzel bir girişim fikriniz var ve buna bir marka yaratmak istiyorsunuz. Tabii göründüğü kadar kolay değil; pek çok parametreyi bir arada gözetmek gerekiyor. Tek bir hata dünyanın en iyi fikrinin tutmamasıyla sonuçlanabiliyor. Ben biz Türkler olarak bir işin suyunu çıkardığımızı ve ne zaman bitirmemiz gerektiğini bilmediğimizi düşünenlerdenim. İşi tadında bırakmayı veya gerekirse sonlandırmayı gurur meselesi yaparak bir türlü tam anlamıyla beceremiyoruz. Neden mi? O zaman yazımıza başlayalım...
En tipik örneği bence “Kurtlar Vadisi” dizisidir. Bir türlü bitirmediler şu diziyi. Hatırlarsanız “Deli Yürek” dizisini tadında bırakıp bitirmiş ve onun yerine “Kurtlar Vadisi” dizisini çıkartarak marka öldürmeye örnek olmuşlardı. Fakat marka başarısında göz önüne alınan etmenler arasında her ne kadar marka başarısı yer alsa da hesaplama yapılırken etkileşim oranı da göz önüne alınmalıdır...!
Dünyanın sayılı büyük firmaları marka yönetimi stratejilerini oluştururken tüketici odaklı bir anlayışı benimsemektedirler. Marka yaratmanın önemi anlaşıldıkça firmaların daha seçici olmaya başladıkları ve tüketicinin ihtiyacını giderebilecek tek marka olma çalışmalarına özen gösterdikleri gözlenmektedir. Şöyle bir düşünüp bakalım. Steve Jobs’un kendi şirketinden atılmasını konu alan meşhur hikayesini bilirsiniz. İlk önce kendi şirketinden kovulmuş sonra Pixar’ı kurmuş, Apple Pixar’ı alınca tekrar Apple’ın başına daha güçlü geri dönmüştü. Kendi şirketine döndükten sonra yaptığı ilk iş mevcut hantal projeleri sonlandırmak olmuş. Mesela “Newton” projesini tamamen ortadan kaldırmış ve o kadar ileri gitmiş ki şirketteki eski malzemelerden bile kurtulmanın yolunu aramış. Asansörde kovduğu insanları daha saymıyorum bile çünkü bu konuda da o kadar ileri gitmiş ki çalışanları onunla aynı asansöre binmekten korkar olmuş. Bütün i-pod, i-phone, i-pad ürünlerini işte bu süreçten sonra ortaya çıkarmayı başarmıştı.
Gemileri yakmadan bir türlü başarı kendini göstermiyor. Kendi markanı öldürmek bir çeşit imtihan oluyor.Markasını öldürmesini başaranlar başarının önemli bir kapısını aralamış oluyor. Ekosistem büyüdükçe Marka iş gücünün marka yönetimi içeriğinde pratiğe yönelik içeriğe sahip programlarla eğitilmesi daha fazla önem kazanıyor.Diyorum ve aslında marka öldürmeyi sadece projeler için düşünmemek gerek mesela;mekan değiştirmek te bir nevi marka öldürmek sayılabilir. Gerekirse kimselerin seni tanımadığı yere gitmen gerekir.İnan bana çoğu kimse seni hatırlamayacaktır bile. Facebook’ta arkadaş olsan bile bir zamanlar birlikte biraz vakit geçirdiğin insan olarak kalacaksın akıllarında.
Çünkü; paylaşımlarınızı Beğenen kişi sizin kaleme döktüklerinizi uygulamadığı sürece size veya markanıza hiçbir yorum getirmez. Bu da size farklı bir yorum kazandırmaz. Genel anlamda sosyal medyada bireyi beğenmek sırf arkadaşı beğendiği için beğenme gerçekleştirilen bir eylem haline de geldi günümüzde...!
Öldüğümüzde diğer tarafta yeni bir hayatın başlaması için bu dünya yaratıcısı tarafından düm düz edilecek ve hayatımızın en büyük markası “Dünya” dan eser kalmayacak. Yüce yaratıcı iyileri mükafatlandırmak ve kötüleri cezalandırmak için en önemli bir markayı öldüreceğini ve oraya hiç geri dönüş olmayacağını bildiriyor. Evrenin sahibi kendisine ait olan bu kainatın imtihan meydanı olan “Dünya” markasını bitirdiği halde sana ne oluyor ki en küçük bir varlığından bile vazgeçemiyorsun.
Modası geçmiş projeni ilk önce öldür, yeni projelere başlayken ve yeni şehirlere, ülkelere yerleş, yeni insanlarla tanış, dünyayı tekrar keşfet. Marka öldürmek senin başarı kapını aralayacaktır. Ancak kendi markasını öldürebilenler başarılı olacaktır.