“Alaylı”, işi mektebinde okuyarak değil, yaşayarak öğrenmiş insandır. Bazıları, “alaylı” olmakla övünürler; başarılarını, “hayat okulunda” edindikleri deneyimlere borçlu olduklarını söylerler. Bunu ifade ederken de, çoğu zaman, “mektepli” olanları küçümserler. Okulda okuyanların, hayatın gerçeklerinden habersiz olduklarını iddia ederler. Teoriye değil pratiğe inanırlar. Karşılaştıkları sorunları, deneye yanıla çözmenin en doğru yaklaşım olduğunu düşünürler. Onlara göre hayat, kitaba sığmayacak kadar karmaşıktır, teorinin de pek bir değeri yoktur.
Bu düşüncede olanları haklı çıkartacak, hiç hayat deneyimi olmayan ve sadece edindiği bölük pörçük bilgilerle her sorunu çözeceğini zanneden insanlar elbette vardır. Kitaptan öğrendikleri azıcık bilgiyle, karşılarına çıkan bütün dertlere deva olmaya çalışan bu ham insanların, gerçekten çok tehlikeli oldukları ve yarardan çok zarar verdikleri de doğrudur. Ama bunlar kötü örneklerdir. Kötü örneklerden yola çıkıp genelleme yapmak ise yanlıştır.
Alaylıların çoğunun teorik bilgiyi küçümsemelerinin sebebi, teorik bilginin hayattan kopuk olduğunu düşünmeleridir. Oysa teori, hiçbir pratik karşılığı olmayan ütopik bilgi değildir. Aksine teori- hangi alanda olursa olsun- uygulamaların test edilmiş, geçerliliği sınanmış genellemesidir. Teoriler, bilim insanlarının sadece düşünerek oluşturdukları görüşler değil, kökleri uygulamaya dayanan kavramlardır.
Teori bize daha olay gerçekleşmeden, ne olacağını anlatır. Yer çekimi yasası, bir cismin yüksekten bırakıldığı zaman yere düşeceğini söyler. Bu teoriyi hepimiz bildiğimiz için, herhangi bir cismin bırakıldığı takdirde, yere düşeceğini öngörürüz. Teoriyi bilenler, bir olayı yaşamadan da başlarına gelecegi bilirler.
Hayatta çoğu davranışın sonucu, yaşandığı anda değil, belirli bir süre sonra ortaya çıktığından, teorik bilgi çok değerlidir. İnsan teoriye inandığı için kendini balkondan atmaz. Sosyal bilimlerdeki teoriler de, insanların ve toplumların yaşadıkları üzerine oluşturulmuş genel kurallardır. Başkalarının yaşadıkları somut olayların, kavramsal ifadeleridir. Başarılı olmak için çalışmak gerektiği, sosyal bir kuraldır. Herhangi bir öğrenci, bu kuralın geçerli olup olmadığını kendi üzerinde test edebilir ama teoriler yanılmaz, daha önce bu durumu yaşayanların başına ne gelmişse, o öğrencinin de başına aynısı gelir.
Teori eski Yunancada, “dikkatlice bakmak” anlamına gelen bir kelimedir. Teori, pratiğe dikkatlice bakarak bir konuyu genellemek, kavramlaştırmak demektir. Teori, neden sonuç arasındaki ilişkileri açıklar ve gelecek hakkında öngörüde bulunur. Herhangi bir konuda “kitaba başvurmak”, aslında o konuda, daha önce yaşanmış olaylar arasında keşfedilmiş ve doğruluğu sınanmış ilişkileri anlamaya çalışmak demektir.
İnsanın en önemli zafiyetlerinden biri kendini bir istisna olarak görmesidir. Sigara içenler, sigaranın zararlı olduğunu bilirler ama sigaranın kendilerine zarar vermediğine inanırlar. Bazı girişimciler de, kendi yaptıkları işin bir istisna olduğunu düşünürler. Onlara göre, danışmanların söyledikleri teorik olarak doğru olsa da, kendileri için geçerli değildir; çünkü yaptıkları işin, genellenemeyecek kadar özel bir iş olduğuna inanırlar. İçinde bulunduğu durumun, bir istisna olduğuna inanmak, çoğu alaylıda görülen tipik bir düşünce biçimidir. Oysa, nasıl hastalanan bir insan -sosyal statüsü ne olursa olsun- doktor karşısında diğer insanlarla aynı anatomik kurallara tabiyse, işletme ve pazarlama disiplinini bakımından da her şirket -kendisini ne kadar özel hissederse hissetsin- aynı genel kurallara tabidir. Teori, her şirket için aynı şekilde işler.
Pek çok alaylının düşündüğünün aksine, teori ile pratik birbirinin zıttı değildir. Aksine teori, daha önceki uygulamaların genellemesi olduğu için, insanın yaşadıklarını idrak etmesini sağlar. Teori insanı, o konuyu daha önce yaşamış, o konuda kafa yormuş beyinlere bağlar. Teoriden yararlanmasını bilmeyen insanlar, her seferinde “Amerika’yı yeniden keşfetmek” zorunda kalarak, hem zaman hem enerji hem de para kaybederler.
Pazarlamada en önemli teorilerden biri, farklılaşma teorisidir. Bu teoriye göre, bir marka rakiplerinden farklılaşırsa, yaşama şansı bulur; aksi taktirde yok olmaya mahkumdur. Bugün pek çok girişimci bu teorinin geçerli olmadığını kendi üzerlerinde test etme yolunu tercih ederek zamanlarını, emeklerini ve sermayelerini boşa harcıyorlar.
İnsan kaynakları alanındaki teorilerden biri, “İnsanlar kendilerini değerli hissettikleri ortamlarda, gönüllü katkıda bulunurlar ve işyerlerine çok faydalı olurlar.” teorisidir. Bu teoriyi, “romantik” bulup, kendi bildikleri gibi yapan şirketler, hiç bir şekilde insanları verimli bir şekilde çalıştıramazlar. Teorinin kendileri üzerinde geçerli olmadığını düşünenseler de yanılırlar.
Dünyanın güneşin etrafında döndüğü bir teoridir ve doğruluğu kanıtlanmıştır. Oysa insan dünya üzerinden baktığı zaman, güneşin kendi etrafında döndüğü yanılgısına kapılır. İnsanın gözüyle gördüğü her zaman doğru olmayabilir. İnsan bir işin içindeyken, o işi dışarıdan bakan bir gözle göremeyebilir. Teori, hangi nedenlerin hangi sonuçları doğurduğunu söyler; olaylar arasındaki ilişkiye açıklık getirir.
Başarılı girişimciler, başarılı yöneticiler, kendi düşüncelerine ve yargılarına inandıkları kadar, teoriye ve kitaba da inanan insanlardır. Onlar, teoriyi yok saydıkları taktirde, kendilerinden önce benzer yollardan geçmiş insanların elde ettikleri çok değerli bilgilerden yoksun kalacaklarını bilirler.
Bizden önce yaşamış olanların yaşadıkları her başarı ve başarısızlığın bazı ortak özellikleri vardır. İşletme ve pazarlama gibi disiplinlerin, yer çekimi kanunu ya da merkezkaç kanunu gibi kanunları yoktur ama neredeyse bu kanunlar kadar kesin olan neden sonuç açıklamaları vardır.
Teoriye değer vermek, kitaba inanmak, başkalarının hatalarından ders çıkarmak, insanın yolunu kısaltır, yoldaki riskleri azaltır, insanı başarılı kılar. Ben şahsen, kitaba inanırım. Her alandaki teorik bilginin çok değerli olduğunu düşünürüm. Bu nedenle, teorik bilgiden olabildiğince yararlanmak isterim. Benim gideceğim yoldan daha önce gitmiş olanların öğretilerinden yararlanmak isterim ve bana bu bilgileri sağlayanlara minnet duyarım. Minnet duyduğumu bu insanlarla hiç karşılaşmamış olsam da, onlarla aynı zaman diliminde yaşamamış olsam da, onları kendi yakınlarım, canlarım olarak görürüm.
İnsanları “alaylı” ve “mektepli” olarak ikiye ayırmanın yanı sıra, başka bir ayrım yapmak da mümkündür. İnsanlar, “başkasının aklından yararlanmasını bilenler” ve “bilmeyenler” olarak da ikiye ayrılır. Hayatta bazı insanlar, başkasının aklından yararlanma aklına sahipler. Onlar teorilerden ve başkalarının yaşadıklarından öğrenebilen, kendi yollarını bu öğretilere göre çizen insanlardır. Bu insanlar, ister alaylı olsunlar ister mektepli, kendilerinden önce üretilmiş bilgiden yararlanmasını bilen insanlardır. Bu insanlar, başkasının akıllardan yararlanmasını bilen akla sahiptirler.
Siz hangi gruba giriyorsunuz? Başkasının aklından yararlan bir akla mı sahipsiniz yoksa sadece kendi aklınıza mı güveniyorsunuz? Kitaba mı inanıyorsunuz yoksa her şeyin kitabını kendiniz mi yazmak istiyorsunuz?
temelaksoy.com
Anahtar Kelimeler: Akıl , Başkasının Aklından Yararlanmak , Başkasının Aklını Kullanmak