Geçmişten günümüze, insanların evlerine ekmek götürmelerini sağlayan birçok meslekler geldi geçti. Öyle meslekler vardı ki; zamanla gelişen teknolojiye ve değişen kültürel yapıya daha fazla direnemediler. Bazıları halâ birileri tarafından geçen yıllara inat, aşkla sürdürülmeye devam etse de bu kadar şanslı olmayan meslekler de oldu.
Kalaycılık
Kalay işi, bakırdan yapılmış bir gerecin yüzeyine, ak kurşun olarak adlandırılan, parlak kül rengindeki gümüşe benzeyen bir maden olan kalayın eritilerek dökülmesi biçiminde uygulanan bir tür kaplamacılıktır. Çinko, alüminyum, çelik ve plastik mutfak ve hamam gereçlerinin yaygınlaşmasıyla bakırcılığın gerilemesine koşut olarak, kalaycılık da gerilemiş ve yok olmaya yüz tutmuştur. Eskiden kent ve kasabanın hemen hemen her semtinde, pazar yerlerine yakın sokaklarda bir kalaycı dükkânı bulunurdu. Kalaycı dükkânları genellikle bakırcıların yanı başında ya da bizatihi bakırcı dükkânının içinde ayrı bir bölümde yer alırdı. 1950’li yıllarda ve 1960’ların başında bu dükkânların çoğu kapandı.
Bohçacılık
Ayağında naylon terlikleri, basma eteklerinin altına giydikleri yine basma ve bileklerine gelen pijama pantolonları, saçlarını yarı açıkta bırakıp başlarının üzerine düğüm yaptıkları yemenileriyle, sıcak havalarda güneşin altında saatlerce dolaşmış ve alınlarından ter damlacıkları görünen, kare şeklindeki o kocaman bohçalarını sırtında taşıyan, genelde neşeli kadınlardı. Evlere girer girmez evin hanımı bilumum komşularını çağırır ve o kocaman bohça açılırdı. Renk renk işlemeli masa örtüleri, kumaş peçeteler ve hatta yatak ve divan örtüleri neşe saçarlardı. Bunları almak için çoğu zaman evdeki eski ama kullanılabilir durumda olan eşyalarınızı vermeniz yeterli olurdu.
At Arabacılığı
Taşıma ve ulaşım sektöründe kullanılan ve uzun yıllar bu alandaki vazgeçilemez mesleklerden birisiydi. Günümüzün ticari taksileri ya da nakliye araçları gibiydiler onlar. Bu işi yapanlar evlerinin bir bölümünü at ahırına çevirirler ve sabah olduğunda da iş başı yaparak kazanç sağlarlardı. Bunun lüks haliyse faytonlardı…
Eşekli Zerzavatçılık
Sokak sokak dolaşarak, bir eşeğin sırtına yükledikleri heybelerin içinde bulunan zerzevatları satarlardı bağırarak. Onların seslerini duyan ev hanımları, yanlarına biraz para alarak sokağa inerler ve çoğu zaman eşekbaşında pazarlıklar yapılırdı.
Ayı Oynatıcılığı
Genellikle roman vatandaşlar tarafından icra edilen bu meslek grubunda ekip, elinde tef ve uzunca bir sopa olan roman vatandaş ile, beline sardığı zincirin ucu, burnuna geçirilen halkaya takılmış bir ayıdan oluşmaktaydı. Daha çok turistik yerler ve sokak aralarında boy gösteren bu ikili ekibin gösterisi, tefi dokuz-sekizlik aksak bir ritimle çalarak şarkı söyleyen romanın, arada bir elindeki sopayla ayıyı dürtmesinden sonra hayvanın tempoya uygun hareketlerle zıplaması, sopaya tutunarak iki ayağının üzerinde dikilmesi ve bazen de yere yatarak bayılma numarası yapmasından oluşan ilginç bir şovdan ibaretti. En çok tutulan gösteri ise;“Kocaoğlan, hamamda karılar nasıl bayılır?” sorusunun ardından ayının bayılma numarası yapmasıydı. Gösteri bitince çingene kasketini çıkararak, etraflarında halka olan seyircilerden bahşiş toplardı. 1980’lerde ayı oynatmak kesinlikle yasaklandı. Hayvanlar toplanarak, Uludağ’da oluşturulan ayı yetiştirme ve rehabilitasyon merkezine götürüldüler.
Nalbantlık
Taşıma ve ulaşım sektöründe kullanılan hayvanların nallanması, hayvan tırnakları altına demir parçası yani nal ya da nalça çakılması, nalbantlığı yaygın bir hale getirmişti. Günümüzde otomobil lastiği ne ise nal da dünün Osmanlısında aynı işlevi görüyordu. Nalbantlar genellikle ulaşım güzergâhlarında yer edinirdi.
Keçecilik
Keçe, yün, kıl ya da pamuğun ıslak ortamda çiğnenip dövülerek liflerinin birbirine kaynaşmasıyla elde edilen ve örtü, yaygı, çadır, giysi yapımında kullanılan kaba kumaştır. Bu kumaş türü ile uğraşanlar yıllarca sektörünün en zahmetli ve iyi gelir sağlayan bir mesleğini icra ettiler.
Değirmencilik
Değirmenlerin en büyük üstünlüğü, doğrudan doğruya tabiatın sağladığı bedava bir enerji kaynağıyla çalışmasıydı. Eskiden bütün akarsu boylarında görülen su değirmenleri, bugün nehir çığırlarının pek büyük bir değişikliğe uğramadığı bölgelerde tek tük kalmıştır. Değirmenci, nehir suyunu taşıyan kanallar üzerine değirmenini kurar ve ani bir su taşkınıyla her şeyin bir anda sürüklenip gitmesini önlemek için geliş vanalarını gece-gündüz kontrol ederdi. Bazı değirmenciler, bölgede üretilen buğdayı un haline getirerek yakın köy ve kasabalardaki fırıncılara satarlardı. Buğday tanelerini ayıklamak, öğütmek, elemek ve un halinde satışa çıkarmak hep değirmencinin göreviydi. Bazı değirmenlerde ise, buğday yerine arpa, yulaf ve çavdar öğütülürdü. Un fabrikalarının gelişmesiyle birlikte çok az sayıda değirmen kaldı.
Seyyar Çerçicelik
İğneden ipliğe, aynadan cımbıza, boncuktan oyuncağa, astardan kumaşa her türlü nesneyi bir eşek, beygir veya at üzerinde veya arabalarında köy köy, mahalle mahalle gezip dolaşarak satan seyyar satıcılara çerçi denir. Bir köye çerçi gittiğinde kadınlar, kızlar, çocuklar çerçinin etrafına üşüşerek; yağ, peynir, yün, arpa, darı, mercimek gibi ürünler karşılığında bazı ürünleri alırlardı. Karayollarının gelişmesi ve motorlu araçların yaygınlaşması, ticari satış ağ ve yöntemlerinin ilerlemesi ve marketler zincirinin en ücra köşelere bile burnunu sokması sonucu bu meslek tamamen öldü.
Süpürgecilik
Edirne'ye özgü bir sanat ürünü olarak süpürge gelişen teknoloji karşısında temizlik aracı olarak önemini yitirmekte olup geleneksel bir sanat ürünü olarak değerini korumaktadır. Geçmişte "Süpürgeciler Hanı" denilen hanlarda oluşan, küçük dükkânlarda süpürge üreten esnafı bugün bu yerlerde görememekteyiz. Gün geçtikçe de sayıları azalmaktadır. Kendileri ile birlikte, tarihteki yerlerini de hızla süpürmeye devam eden süpürgelere ve süpürgelerden oluşan anılara her geçen gün biraz daha fazla veda etmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: Nalbantlık , Keçecilik , Ayı Oynatıcılığı , At Arabacılığı , Kalaycılık , Değirmencilik , Seyyar Çerçicelik , Süpürgecilik , Unutulmaya Yüz Tutmuş Meslekler , Meslek