Küçücük bir çocuk gördüm bugün parkta. Üç yaş civarındaydı. Başıboş, üç tekerlekli bir bisiklet görünce, tıpkı her çocuğun verebileceği bir tepki gibi, elinden tuttuğu annesini, ona doğru sürüklemeye çabaladı. Uzaktan bile görülse resim, besbelliydi, ona binmek istediği. Gözü, artık ne kaydırak, ne salıncak görüyordu. Fakat annenin ağzından öyle sözcükler uçuştu ki, çocuğun tüm hevesi kırılmış, enerjisi bir anda yıkılmıştı. Sesi, tüm parkta yankılanan kadın, kızmıştı çünkü çocuğuna. “Hayır!” diye haykırmış, “Sen, ona binemezsin. Daha küçüksün. Beceremezsin.” diye tamamlamıştı lafını. Fakat üzerinden daha bir dakika bile geçmeden ne oldu, biliyor musunuz? Bisikletin sahibi geldi. Ve üzerine binip, gitti. Üç yaş civarındaydı...
İşte her şey, o anla başlar hayatımızda… Neyi yapabilip, yapamayacağımızı öğrenmeye başladığımızdır o an. Parktaki anne, belki çocuğunu caydırmak için o olumsuz sözcükleri sarf etmişti çocuğuna, belki gerçekten yapamayacağına inandığı için ama farkında değildi çocuğunun beynine gönderdiği komutlarla onun kendine daha doğmamış olan güveninin, nasıl da önüne geçtiğini. Çocuk, inanmıştı çünkü annesine. Sıra, beynin, onun o bisiklete binemeyeceği komutunu uygulamasına gelmişti.
Bu yüzden zihnimize kabul ettiğimiz komutları, tekrar gözden geçirmemiz, bulursak bir hata ki altından kalkamadığımız konular, muhtemelen içeriyor bir hata, bunu hemen düzeltmemiz, bundan sonrası içinse kendimiz adına çok dikkatli sözler sarf etmemiz ya da bizim için söylenen her sözü, kabul etmememiz, hatta mümkünse bazen sağır olmamız gerekir. Çünkü anne babayla başlayan bu süreç, etrafımızın kalabalıklaşmasıyla karmaşıklaşır. Ve gün gelir, “insanlar, kendilerinin yapamadıkları şeyleri, senin de yapamayacağını söyler.” Umudunu Kaybetme, 1994. Hatırladınız mı bu filmi? Bir babanın küçük çocuğuna sarf ettiği sözlerdi bunlar. Ve her biri, çok değerli, çok doğru…
Bu yüzden inanmalı insan kendine. Yapabileceğine… Yapamam değil, yapabilirim demeli. Beynin, “nasıl yapamayacağım” odak noktasını, “nasıl yapabileceğim” odak noktası ile değiştirmeli. Bir şeyi istedi mi, peşinden gitmeli. Tüm başarılar, insanın kendine olan inancıyla başlar çünkü. Kapasitemizi, kendimizin belirlemediği, zihnimizi zorluklara ittirdiğimiz anla, başlar.
Bu yüzden bazen tıkamalı kulakları, bizi aşağıya çeken başka inançlara karşı. Koçlar, nasıl çalıştırıyorsa takımlarını, bizler de öyle çalıştırmalıyız zihinlerimizi. Unutmayın, statta yükselen tezahüratlar, etkiliyorsa bir futbolcunun oyununu, bunu, sözlerin gücü değil, futbolcunun o sözleri işitmesi ve onları beynine komut olarak göndermesi, gerçekleştirir. Çünkü insanın becerisini, aşağıya ya da yukarıya çeken, sözler değildir, sözleri kabullenmek, onların etkisi altına girmektir.
Düşündüm de, sonradan daha net anladım; bisikletin sahibi olan çocuk, rahatça binip bisikletine, gidebildiyse eğer, her sabah binmeye korktuğunda bisikletine, annesinin “Hadi oğlum, çevir pedalları. Bak göreceksin, ne güzel gidecek” diye ona cesaret yüklemesiyle olmuştu. Kaç sabah şahit olmuştum çalışmalarına. Ve çok netti. Pedalı çevirmekte değildi çocuğun başarısı. İnancındaydı…
Anahtar Kelimeler: İnanç , Başarı , Yapmak , Pes Etmemek