Finlandiyalılar, Amerikalıların sınıflarda iPad kullanılıp kullanılmaması konusunu tartışmasına epey şaşırıyorlar. Tablet, öğrenmeyi geliştirecekse harika bir araçtır. Değilse, bırakıp geçin. Bu mesele zaten yeldeğirmenlerine savaş açmaya benziyor.
Washington’daki Finlandiya Büyükelçiliği’nde, diplomatlarla uzmanların Finlandiya’nın eğitim başarılarını kutlamak üzere bir araya geldikleri toplantının ana konusu da buydu. Amerikalılar dişlerini sıkıp not aldılar.
Kodlama ve programlama artık bu İskandinav ülkesinde müfredata alınmış durumda, çocuklar çok küçük yaşlardan itibaren bu konularla karşılaşıyorlar. Ancak, Amerika’nın bazı bölgelerinde olduğu gibi, kodlama öğrenmek münferit bir beceri olarak görülmüyor. Finlandiyalı çocuklar kodlama ve programlamayı daha çok, farklı şeyleri keşfetmenin ve kullanmanın bir aracı olarak görüyorlar.
Bu düşünce yapısının iki amacı var: Çocukların farklı ilgi alanları vesilesiyle kodlama ve programlamayla haşır neşir olması ve teknolojinin kullanıldığı çeşitli faaliyetlerle sayesinde, öğrencilerin teknolojiyi anlayarak yaşamlarıyla bağlantısını kurmasını sağlamak.
Finlandiyalı bir programcı, yazar ve çizer olan Linda Liukas, teknolojiyi eğitmenlerle öğrenciler için daha az gizemli hale getirmek için Finlandiya’da öğretmenlerle birlikte çalıştı. Liukas, çok küçük çocukların bile çeşitli okul ortamlarında programlamanın temellerini farkına varmadan öğrenmelerine yardımcı olan, Ruby karakterini yarattı.
Çocuklar beden eğitimi dersinde, sevdikleri bir müzik eşliğinde belli dans adımlarını takip ederek döngü kavramını canlandırabililiyorlar. El çırp, el çırp, ayak vur, ayak vur, zıpla! Çocuklar farklı şeyler ekleyerek farklı döngü türlerini öğrenebilirler. Örneğin öğrencilerin gözlerini kapatması hareket serisini geliştirmiş olur.
Öğrenciler döngüleri sanat dersinde örgü örerek öğrenebilirler. Ne de olsa örgüde ilmeklerin sıralanışı bazen aynıdır, bazen değişir. Hikâye dinlemeyi seven çocuklara, hikâye anlatırken, belli sonuçlar için belli yönergelerin belli bir sırada izlenmesi gerekmesi fikri sunulabilir. Ruby’nin hikâyelerinden birinde babası kızıl saçlı ufaklığa giyinmesini söylüyor. Ruby de kıyafetlerini pijamasının üstüne giyiyor. Ancak babası ona pijamalarını çıkarıp günlük giysilerini giymesini söylediğinde istediği sonucu alıyor ve Ruby dışarı çıkmak için düzgünce giyiniyor.
Liukas, sırf iPhone’da sezgisel olarak gezinebildikleri için çocukların teknolojiye yatkın oldukları fikrine katılmıyor ve Amerikalı programlama hocası Mark Guzdial’ın sözlerini vurguluyor:
“Öğrencilerin bir bilgisayarın ve bir insanın neler yapabileceğini; bunların neden farklı olduğunu anlamasını istiyoruz. Programlamayı anlamak, hayali bir makinenin güçlü bir zihinsel modeline sahip olmak demektir. “
Başka bir deyişle, bir şeyin nasıl kullanıldığını bilmek, onun nasıl çalıştığını anlamak anlamına gelmez. Liukas, programlama farklı şekillde öğretilebileceği için, çocukların programlama öğrenirken, işbirliği yapmak, hikâye anlatmak, yaratıcı düşünmek gibi pek çok ilgili beceriyi edinmek için de bir fırsat olacağını belirtiyor.
Liukas, büyükelçilikteki sunumda, “Bu konuda öğretmenlere çok iş düşüyor” dedi. Öğretmenlerin kodlama ve programlama derslerini disiplinler arası bir şekilde, diğer derslerle bir arada işleyebilmesi için temel kavramları bilmesi gerekiyor. Ama Finlandiya’da öğretmenler bu zorluğu daha rahat aşabiliyorlar çünkü hem neyi nasıl anlatacakları konusunda daha özerkler hem de Amerika’daki gibi, öğrencilerinin standart sınavlardaki başarıları üzerinden değerlendirilmiyorlar.
Öte yandan böyle bir karşılaştırmanın haksızlık olduğu, çünkü Finlandiya’nın Birleşik Devletler’e göre daha küçük, daha homojen ve daha eşitlikçi olduğu söylenir. Ancak Columbia Üniversitesi profesörlerinden Samuel Abrams buna karşı çıkıyor. Abrams, Finlandiya’nın uluslararası testlerde aldığı puanları, İsveç, Danimarka ve Norveç gibi, benzer büyüklükteki diğer İskandinav ülkelerin aldığı puanlarla karşılaştırıyor. Bu ülkeler de Birleşik Devletler’e göre daha ve homojen ve eşitlikçi olmalarına rağmen uluslararası eğitim sınavlarında Finlandiya kadar başarılı değiller, Amerika’yla hemen hemen aynı seviyedeler.
Abrams, Finlandiya’nın eğitimi bir ulus inşası ve ekonomik gelişmenin bir yolu olarak gördüğünü, çünkü buna mecbur olduğunu belirtiyor. Norveç’de petrol, İsveç’te mineral ve Danimarka’da bankacılık sistemi bulunurken Finlandiya’nın elinde sadece vatandaşlarının zihni var. Finlandiya günümüzde eğitimin öncü ülkelerinden sayılmakla birlikte hep böyle değildi. 2. Dünya Savaşı’ndan ağır hasar alarak çıkan ülke eğitim sistemini güçlendirmeye odaklandı ve 1970′lerde bir dizi reform yaptı. Bugün sınıflardaki öğrenci sayısı az, öğretmenler başka iş kollarında çalışan üniversite mezunlarına göre daha iyi maaş alıyor. Öğretmen eğitimi sadece ihtiyaç duyulan öğretmen sayısına göre düzenleniyor, yani öğretmen olmak isteyenlerin sadece yüzde onu öğretmenlik eğitimi alabiliyor. Abrams, “En önemlisi, öğretmenler kürsüde ders anlatmaktansa öğrencinin yanında ona yol göstermek için eğitim alıyorlar” diyor.
Teknoloji konusunda Finlandiya yaklaşımının ne kadar işe yaradığını değerlendirmek zor. Uluslararası eğitim sınavlarında bilgisayar konuları bulunmuyor ve bu konular müfredata daha yeni eklendi. Ama Liukas ve diğerleri, Linux ve Nokia gibi Finlandiya buluşlarını, ülkenin eğitim sisteminin, geleceğin teknolojiye dayalı ekonomisini yönlendirecek yenilikleri ve girişimleri desteklemesinin kanıtları olarak görüyor.
Liukas çocuklara hep şunu söylüyor: “Dünyadaki en büyük sorunlar bile, bir araya gelmiş minik minik sorunlardan oluşur.”
theatlantic.com
Anahtar Kelimeler: Eğitim , Finlandiya , Çocuklar , Programlama , Bilgisayar