16 yıl önce dört kişilik bir ekiple 40 metrekarelik bir ofiste kurdukları Yemeksepeti fikrini daha sonra 589 milyon dolara Almanlara sattı. Yetmedi kazandıkları 27 milyon doları 114 çalışana paylaştırdı. Yemeksepeti'nin Kurucusu ve CEO'su Nevzat Aydın'la bu zamanlara nasıl geldiğini, 2001'de kurduğu şirketi 2015'te neden sattığını, 27 milyon doları çalışanlarına neden dağıttığı gibi birçok farklı konuyu milliyetten Onur BinayA anlattı. İşte muhteşem ve zenginlik getiren bir başarının öyküsü...
Nevzat bey bize kendinizden bahseder misiniz?
1976 yılında doğdum. Bursa Anadolu Lisesi’ni bitirdikten sonra Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümüne girdim. Üniversitede okurken, 1994 yılında internetle tanıştım ve o gün hayatımın geri kalanında internetle ilgili bir şey yapacağımı biliyordum. Yemeksepeti ilk girişimim, ben ilk girişiminde başarılı olan mutlu azınlıktanım.
Amerika'daki eğitiminizi neden yarıda bıraktınız?
Boğaziçi Üniversitesi’nde Bilgisayar Mühendisliği bölümünü bitirdikten sonra San Francisco Üniversitesi’nde MBA programına katılmak üzere Silikon Vadisi’ne gittim. Burada e-ticaret ile ilgili gelişmeleri yakından inceleme fırsatım oldu. Paket servis ve internet bazlı bir projeyi Türkiye'de hayata geçirmek düşüncesi aklımda şekillenmeye başladı. Türkiye’deki kullanıcıların ve yemek sektörünün ihtiyaçlarına uygun özgün bir model kurguladık. 2000 yılında, eğitimimin bitmesine 6 ay kala okulu bırakarak, yemeksepeti.com fikriyle Türkiye'ye döndüm.
Amerika’da bir şeyler yapma fikri var mıydı?
Hayır yoktu. Oraya giderken de hedefim dünya trendlerini merkezinde deneyimleyip ülkeme dönüp insanların hayatına dokunacak bir iş yapmaktı. Yemeksepeti'ni kurduktan ve belli bir yere getirdikten sonra tabii ki yurt dışına açılma planlarımız oldu. Satılmadan önce de Amerika değil ama 10 farklı ülkede operasyonlarımız bulunuyordu.
Yemeksepeti.com’u kurma fikri nasıl ortaya çıktı, fikir babası siz miydiniz?
Amerika’da olduğum dönemde birkaç farklı online yemek sipariş modeli olduğunu gördüm. Bir kısmını kendim de kullanıyordum. Ancak yemeksepeti.com’la birebir örtüşen bir model henüz yoktu. Ya online kredi kartı zorunlu tutuluyordu, ya kullanıcıdan ve restorandan verdikleri servis için para alıyorlardı, ya da siparişi restorandan alıp kullanıcıya ulaştırmayı kendi yapan modeller vardı. Bu fikirlerden yola çıkarak, ama Türkiye kullanıcısının ve yemek sektörünün ihtiyaçları düşünerek özgün bir model kurguladık.
İsme nasıl karar verdiniz?
Kuruluş döneminde isim belirlemek için sanırım tüm sözlüğü baştan sona taramışımdır. Yaptığımız işi anlatan, içinde yemek kelimesi geçen, sevimli, büyük ünlü, küçük ünlü uyumu kuralına uyan ve içinde Türkçe karakter geçmeyen bir isim olduğu için Yemeksepeti'ne karar verdik. Marka ismi marka algısı için önemli bir etken elbette ancak biz Yemeksepeti olarak yaptığımız işle insanların hayatlarına dokunuyoruz ve bu katkıdan dolayı bir love brand'iz. Marka ismimiz başka bir şey olsaydı da aynı başarıyı yakalardık. Bu anlamda Yemeksepeti inanılmaz bir marka ismi değil. Ancak bizden sonra büyüklü küçüklü birçok firma kendi isimlerinin sonuna ‘sepeti’ ekleyerek ‘bir yemeksepeti.com firması’ olduklarını hissettirmek istediler. Bunda başarılı olanlar da başarısızlar da oldu. Şu anda 90’dan fazla aktif.
Şirketi 2000'de kurdunuz ama o dönemde internetten alışveriş pek yaygın değildi. Bu durum sizi etkiledi mi?
Yemeksepeti’ni 2001 yılında, Melih Ödemiş, Gökhan Akan ve Cem Nüfusi ile birlikte 40 metrekarelik bir ofiste kurduk. Yola o küçük ofiste yalnızca 4 kişi başlamış olsak da, Yemeksepeti fikrinin bizi önemli yerlere taşıyabileceğini biliyorduk. Ancak, teoride projemiz ne kadar iyi olursa olsun, Türkiye’de insanların hayatında internetin olmadığı, bilgisayar sahipliğinin düşük olduğu bir dönemde fikrin kullanıcılar tarafından pratikte ne kadar tutulacağı belirsizdi.
Farklı yemek siparişi modellerini Silikon Vadisi’nde bulunduğum süre içerisinde gözlemleme şansım olmuştu. Bu bana ilham oldu. Doğru bir ekiple bir araya geldik ve 7/24 çalışmaya başladık.
Restoranları Yemeksepeti üyesi yaptığımızda, kullanıcıları da ikna etmeyi başardık. Bir kez ikna olduklarında, vazgeçmeden geldiklerini gördük. Sıfır noktasında bize güç veren en büyük motivasyon fikre olan inancımız, en büyük sermayemiz ise beyin gücümüz ve kendi alanlarımızdaki uzmanlıklarımızdı. Özellikle benim için, iki büyük tutkumu, yemek ve interneti birleştirebilmiş olmak, bugün bile halen çok heyecan verici.
İlk başladığınızda ne kadar sipariş geliyordu? Sonuçta dönemine göre yeni bir oluşumdu.
Kurulduğumuz yıl, günde 30-40 sipariş geliyordu. O dönemde internet evlerden çok ofislerde yaygın olduğu için, daha çok ofislerden sipariş alıyorduk.
O dönemde yurt dışındaki bu tarz projeleri takip ediyor muydunuz?
Bu alandaki farklı modelleri Silikon Vadisi’nde bulunduğum süre içerisinde gözlemleme şansım oldu. Bizim dünyanın farklı pek çok yerinde uygulanabilecek özel bir iş modelimiz var. Bu model dünyada 2006-07 gibi kullanılmaya başlandı. Biz ise 2001’de yola koyulduk.
Hızla yükseldiğiniz dönemde şirketi satın almak isteyenler oldu mu? Olduysa ne kadar teklif ettiler?
Elbette hedefinizdeki rakama ulaşmak için önceki tekliflere hayır diyebilmek şart. Bir şirketi 600 milyon dolara satmak için 300, 400 veya 500 milyon dolarlık değerlemeleri geri çevirmeniz gerekiyor. Önceki teklifleri reddetmek zordu ancak Yemeksepeti’ne güveniyorduk ve sabırla bekleyerek hedefimize ulaştık.
Sermayeyi nasıl sağladınız? Melek yatırımcılar mı yardım etti?
Melih Ödemiş, Gökhan Akan, Cem Nüfusi ve ben, kişisel birikimlerimizle Yemeksepeti’ni kurduk.
Biliyorum çok soruldu. Belki de yüzlerce kez cevaplamışsınızdır ama yemeksepeti.com'u neden sattınız?
Bir gün hayatımda Yemeksepeti.com’dan başka bir şey yapmak istersem, çekip gitme özgürlüğüm olsun istedim. Satmadığım takdirde bu mümkün değildi. Aslında Yemeksepeti için daha önce masaya oturduğumuz firmalar da olmuştu. Ancak bizler doğru zamanda, doğru değerlemeyle ve doğru partnerle el sıkışmak istediğimizi biliyorduk ve bekledik. Delivery Hero ile de uzun süredir tanışıyorduk ve onlar performansımızı yıllardır takip ediyorlardı.
Delivery Hero halihazırda agresif bir büyüme stratejisini hayata geçirmekteydi ve diyaloğumuzu yoğunlaştırdık. Karşılıklı olarak birbirimizden beklentilerimiz çok netti. Normal satış görüşmelerinden çok daha kısa süren, yalnızca birkaç aylık bir sürecin sonunda el sıkıştık. Sonucunda, Yemeksepeti iş modeli, teknik bilgisi ve inovatif iş yaklaşımı ile Delivery Hero’nun mevcut ve potansiyel pazarları için rol model olarak konumlandırıldı. Biz de bu süreci en iyi şekilde ve tam da istediğimiz gibi tamamladık.
Ancak şunu da vurgulamak isterim ki satış, Yemeksepeti hikayesinin sonu değil. Ben halen buradayım, Yemeksepeti CEO’su olarak görevime devam ediyorum; ekip halen burada… Şirket içerisinde bir şey değişmedi. Delivery Hero bizim için şirketi sattığımız bir firmanın ötesinde, ortak hedeflere birlikte ilerlediğimiz doğru bir iş ortağı oldu. Sonraki süreçte de doğru bir karar verdiğimizden bir kez daha emin olduk.
Kuruluşunuzdan bu yana 17 yıl içinde neler değişti?
Yemeksepeti kurulduğundan bu yana hem bizler için hem de Türkiye’deki internet dünyası için çok şey değişti. Öncelikle, 4 kişilik bir ekiple 40 metrekarelik bir ofiste başlayan bu maceraya, bugün kampüsümüzdeki 500’e yakın çalışanımızla devam ediyoruz. Kendi birikimlerimizi bir araya getirerek sermayesini oluşturduğumuz Yemeksepeti, 15 yıl sonra Türkiye’nin en büyük internet şirketi satışı rekorunu kırdı. Fakat en önemlisi Türkiye’deki insanların hayatlarını ve yaşayış şekillerini değiştirmeyi başarmış olmamız Yemeksepeti’ni kurmak başlı başına bir riskti diyebiliriz. Bu projeyi, 1999’da Türkiye’de insanların hayatında internetin olmadığı, bilgisayar sahipliğinin düşük olduğu bir dönemde hayata geçirmeye karar verdik. Telefonla yemek siparişi oldukça yaygındı ancak kimse online yemek siparişinin yaygınlaşabileceğini öngöremiyordu. Restoranlara bu işin potansiyellerini anlattığımızda ve sevilen, güvenilen restoranları Yemeksepeti üyesi yaptığımızda, hem restoranlar hem de kullanıcıları ikna etmeyi başardık. Bir kez ikna olduklarında, vazgeçmeden geldiklerini gördük. Kısacası o dönemin koşullarında bir internet projesi hayata geçirme fikri bir riskti, ancak sunduğumuz hizmete güveniyorduk ve bu riskten çekinmedik. O günden beri de, inandığımız projelerde risk almayı sürdürüyoruz. Tutkuyla ve sabırla ilerlediğimizde, sonunda beklentilerimizle örtüşen sonuçlara ulaştığımızı görüyoruz.
Yemeksepeti şu anda dünya sıralamasında kaçıncı?
Günlük sipariş sayısını göre Amerika ve İngiltere'den sonra üçüncü.
Şirket içerisinde keşke yapmasam dediğiniz anlar oldu mu? Ya da geriye dönseniz neyi değiştirmek isterdiniz?
Çok büyük bir hata ya da pişmanlık yaşadığımı söyleyemem. İstediğim gibi sonuçlanmayan her adımdan ders çıkarıyorum ve bu beni geliştiriyor. Her şey yeniden başlasaydı, işler tam da bugün gittiği gibi olsun isterdim. En büyük başarım, Yemeksepeti ile insanların alışkanlıklarını değiştirebilmek ve “Yemeksepeti olmadan önce ne yapıyormuşuz” dedirtmek oldu. En büyük şansım ise, Yemeksepeti’ni kurmak için Türkiye’ye doğru zamanda dönme kararı almaktı. Eğer o gün arkadaşlarımı, ailemi dinleyip eğitimimi tamamlamak üzere ABD’de kalmış olsaydım, 6 ay sonra Türkiye’ye geldiğimde karşılaşacağım kriz ortamında Yemeksepeti’ni hayata geçirmeye cesaret edemeyebilirdik.
Hayattaki en büyük tutkunuz?
Beni tanıyan herkes hayatımı şekillendiren en büyük merakımın yemek olduğunu bilir. Gerek Türkiye’de gerekse yurtdışında gittiğim yerlerde köşe bucak gezip sürekli yeni yemekler denemek benim için çok büyük bir zevk. Seyahatlerimde yeni restoranlar keşfetmek her gittiğim rotada birinci önceliğim oluyor, hatta seyahat programımın çoğunluğunu bunun etrafında kurguluyorum. En iyi pide için Karadeniz’e gitmek, Sicilya kanolisini en güzel yerinde yemek benim için dünyayı keşfetmenin kısa bir yolu gibi. Yurt dışına çok sık çıktığım için yeni restoranlar keşfetmeye yeterince fırsat bulabiliyorum. Madrid’de Casa Lucio, Londra’da La Petite Maison, Paris’te Le Grand Venise favori restoranlarım. Her gittiğim yerde menülerdeki en ilginç yiyecekleri mutlaka deniyorum. Mesela Johannesburg’ta Carnivore isimli bir restoranda her türlü farklı eti denemiştik, çok ilginç bir deneyimdi.
Futbol, çizgi romanlar, müzik ve yeni yemekler de keşfetmek bana her zaman enerji verir. 20 yıldır Zagor’un hiçbir sayısını kaçırmadım. Bugün 2000’den fazla romanı içeren bir koleksiyonum bulunuyor. Futbol da vazgeçilmezim. Dünyanın dört bir yanındaki farklı liglerden futbol etkinliklerini takip ediyorum, elimden geldiğince gidip yerinde izliyorum. Müzik ise gençlik yıllarımdan beri hep yanımda. Sanata da meraklıyım. Yemeksepeti Kampüs’teki odamda Fikret Mualla’nın eserleri bulunuyor. Koleksiyonumu geliştirmeye devam ediyorum.
Aynı zamanda Trabzonspor’un başkan yardımcılığını da yapıyorsunuz. Futbol da çok farklı bir iş. Bu alana girme fikri aklınıza nereden geldi?
Çok eskiden beri süregelen başka bir tutkum da futbol. Küçükken futbolcu olmak isterdim hatta.
Ailede herkes Trabzonspor taraftarı mı?
Hayır değil. Sadece dedem Trabzonspor taraftarı idi.
Sizce başarılı bir girişimci olmanın sırrı nedir?
Fırsatları doğru şekilde değerlendirmek, her ne iş yapıyorsa yapsın tutku ile ve en iyi şekilde yapmak, yeniliklere açık olmak, öğrenmekten vazgeçmemek, sadece fikir sahibi olmak değil, onu hayata geçirebilmek, pazar, yatırımcı, ortaklar ve çalışanlar arasındaki denklemi anlayabilmek…
Şu an yatırımcısı olduğunuz projeler var mı?
Evet var. Yatırım yaptığım girişimler şu şekilde sıralanıyor: Lidyana, Supplementler.com, ModaCruz, Ustaeli, Mobil Oto Servis, Buldumbuldum.com, Iamnotbasi, Dry Taksi, Oak Bilişim, Justmop, Uplifers, Temizlikyolda, Connected2.me, Streetbees.com, Boatbookings.com, Garajyeri, Trawelldata.com, Baby Wee, Botego, Çaycı, MobilKasa, Pembepanjur.com, Pilates Akademi, Tailster, Vispera.
Projelere yatırım yaparken belirli bir kıstasınız var mı? Girişimci mi yoksa fikir mi önemli?
Benim hedefim her zaman, tutkuyla bağlandığım bir fikri, insanların hayatını ve yaşayış şekillerini değiştirecek bir iş modeline dönüştürebilmektir. Tüm planlarımı da bu hedef doğrultusunda yaparım. Hatta bugün yatırım yaptığım girişimlerde de, iş fikrinden ziyade girişimcinin kendisine bakıyorum. Bir girişimci eğer tutkuyla hareket edebiliyorsa, insanların hayatına değer katmayı hedefliyorsa ve planlarını önüne çıkacak engelleri aşabilmeye yönelik olarak yapıyorsa, herhangi bir fikri başarıya taşıyabilir diye düşünüyorum.
Benim bir girişimciyle karşı karşıya geldiğimde en önem verdiğim şey, proje detaylarından önce girişimcinin projesine yaklaşımı, fikrine duyduğu tutku ve kararlılığı. Bu özellikleri taşıyan bir girişimcinin ne iş yaparsa yapsın altından kalkabileceğine inanıyorum.
İnternette her şey yapılmış. Biz bu işe girmeyelim diyen birçok insan var. Siz böyle bir durumda risk alır mıydınız?
Daha önce de ifade ettiğim gibi, o günün koşullarında Yemeksepeti’ni hayata geçirmek önemli bir riskti ancak biz kendimize ve projemize inandığımız için bu riski göze almıştık.
Girişim için belirli bir zaman var mı?
2000’li yılların başında başarının formülüne “doğru yer, doğru proje, doğru zaman” diyebilirdim belki ancak şimdi işler farklılaştı. İnternet sayesinde bilgi hayatımızda çok daha kolay ve hızlı bir şekilde dolaşıyor. Kolaylıkla erişebiliyor ve öğrenebiliyor durumdayız. Bunun avantajını kullanarak sektörü iyi tanımaya çalışmak ve yeniliklerden haberdar olmak size dünyanın diğer ucundaki çok başarılı bir girişim projesini tanıma, keşfetme ve Türkiye pazarına uyarlama fırsatı verebilir. Yani şu anda başarıya giden bir reçete ya da tarif yok. Esas önemli olan sizin fikrinizi nasıl tutkuyla sahiplendiğiniz ve o işi yaparken gösterdiğiniz motivasyon, yani çizdiğiniz girişimci profili.
Şu an dışarıda olan çoğu kişinin tek derdi iyi bir okuldan mezun olup iyi bir iş bulmak. Gençlere bu yönde verebileceğiniz tavsiyeler nedir?
Hedefiniz, insanların “Hayatımızda bu yokken biz ne yapıyormuşuz” demesini sağlayacak bir işi hayata geçirmek olsun. Benim için başarının en önemli kıstası budur.
Biliyorum bu soruda çok fazla soruldu ama 27 milyon doları çalışanlarınıza neden dağıttınız? Kişi başı ne kadar aldılar?
Bu parayı dağıtmamı ben çok normal buluyorum ama nedense medyada çok ilgi gördü. Ben bu şirketi ekibimle beraber büyüttüm ve onlarla bu başarıyı elde ettik. Satıştan onlara da bir pay verilmesinden daha doğal ve adil bir şey düşünemiyorum. Onun manevi tatmini paha biçilemez. 27 milyon dolar şirkette bulunduğu yıl, satışa direk katkısı gibi bir kaç kriter doğrultusunda farklı miktarlarda ekip arasında dağıtıldı.
Şu an kaç farklı restoranla çalışıyorsunuz?
Yemeksepeti bugün itibariyle 64 ilde, 13.000’in üzerinde üye restoran ve günde aldığı ortalama 180 bin siparişle, milyonlarca kullanıcıya hizmet veriyor.
İş görüşmelerinde tecrübeye mi yoksa eğitime mi bakıyorsunuz? Sizinle çalışmak isteyen birisinde aradığınız özellikler neler?
İşe alım süreçlerindeki detaylarda mutlaka müdahil oluyorum. Yemeksepeti’nin kurum kültürü, doğru insanların işe alınması ile oluştu. Burada hayatı çok farklı tonda yaşayan genç bir ekiple çalışıyoruz. Benim için çalışanlarımızın her birinin iş dışında bir tutkusu olması çok önemli. Bu konularda taviz vermediğimizden emin olmak istiyorum.
Yemeksepeti ekibinin yaş ortalaması 26, bu yüzden içeride çok dinamik, enerjisi çok yüksek bir çalışma ortamı var. Ekipte çalışan kişiler meraklı, ilgili, yeni teknolojilere açık ve kendi uzmanlıkları dahilinde birçok gelişmeyi yakından takip eden kişiler. Öğrenmeye açık olmak bizim için çok büyük bir etken. Aynı zamanda ekibimiz bir yandan profesyonel çizgisini korurken bir yandan eğlenmeyi ihmal etmeyen kişilerden oluşuyor. Biz bu kimyayı bozmak istemiyoruz ve bu yüzden vizyonumuzun uyuştuğu kişilerle çalışmaya özen gösteriyoruz.
Siparişler en çok hangi platformdan geliyor? Telefon, tablet, PC...
Bugün Yemeksepeti'nin 6,7 milyon kullanıcısı var. Tüm bu siparişlerin yüzde 72'si mobil üzerinden geliyor. Bu gerçekten çok etkileyici bir oran. Mobil dönüşümün hızı bu sene bizim de tahminimizin üstünde.
Teknolojiyle veya internetle aranız nasıl?
Mekansal ve zihinsel uzaklıkların teknoloji ve sosyal ağlar sayesinde daha kolay aşıldığına inanıyorum. Teknolojinin hayatımızı hızlandırdığı bir gerçek. İnsani ilişkiler açısından bakıldığında akıllı telefonlar ve sosyal medyanın etkileri tüm dünyada bitmeyen bir tartışma ortamı yaratıyor. Bence artık hepimiz için vazgeçilmez hale gelmiş sosyal ağlar sayesinde, arkadaşlarımızla, meslektaşlarımızla ve hatta akrabalarımızla hiç olmadığımız kadar fazla iletişim içerisindeyiz.
Gerçekten oldukça enteresan bir çağda yaşadığımızı düşünüyorum ve şu an içinde bulunduğumuz dönüşüm sürecini birebir gördüğüm için kendimi şanslı hissediyorum. Bireyler olarak bu evrimi istediğimiz tarafa yönlendirmeye odaklandığımız sürece ne akıllı telefonların, ne de sosyal medyanın hayatımıza olumsuz bir etkisi olmayacaktır.
Türkiye'deki yeme içme sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye'de eve paket anlamında yeme içme sektörünü değerlendirirsek ciddi bir Türk mutfağı hakimiyeti olduğunu görüyoruz. Amerika'ya Avrupa'ya bakarsanız eve paket anlamında Hint mutfağı, Asya mutfağı, pizza gibi ürünler en çok tercih edilirken biz de birinci sırada her zaman Türk mutfağı var. Onu takiben pizza ve burger başabaş gidiyor. Bir önceki senelere göre kendi sipariş oranını en çok arttıran mutfaklara bakarsak da Türkiye'de suşi, ördek, bir de kahvaltı hızla sipariş sayısını arttırıyor.
Yemek yapmayı sever misiniz? En son ne zaman mutfağa girip yemek yaptınız?
Yemek pişirmekten ziyade yemeyi daha çok sevdiğimi söyleyebilirim. Mutfağa girdiğim zamanlarda ise, hamsili pilav ve paella yaparım.
En sevdiğiniz yemek?
Genelde kahvaltı ve öğle yemeğinde çok ağır ve büyük porsiyonlar yemem. Ofisin mutfağında o gün ne çıktıysa, onu yerim. Akşam yemeklerinde ise kuvvetli menülerden yanayım. En sevdiğim yemekler paella, penne, panna cotta üçlemesidir. Madrid, New York ve Londra’da her gittiğimde uğradığım, yemeklerini çok beğendiğim restoranlar vardır. Fakat Türk mutfağından da vazgeçmem. Türkiye’de farklı semtlerde köşe bucak gezip sürekli yeni yemekler denemek benim için çok büyük bir zevk. Karadeniz pidesi, köfte-piyaz, Hatay yemekleri ve Osmanlı mutfağı favorilerim arasındadır.
Bir oturuşta en fazla ne yediniz?
38 dilim pizza yemişliğim vardır :)
İleride restoran açmayı düşünüyor musunuz? Açsanız ismi ne olurdu?
Şuan için böyle bir planım yok.
Son olarak gençlere girişim ve kariyer üzerine ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Bundan bir 10 yıl öncesine kadar girişimlerin başarıyı yakalayabilmesi iyi bir fikri olması yetiyordu. Bugün ise, bundan daha fazlasına ihtiyaç var. Girişimciler aceleci davranmadan fikrine odaklanmalı, fikrinin tüm boyutlarını aynı anda hayata geçirmeye çalışmak ve onun içinde kaybolmak yerine, tutkusunu asla kaybetmeden adım adım ilerlemeli. Bu sırada özgün fikrini yeni ihtiyaçlar ve eğilimler doğrultusunda sürekli geliştirebiliyor olmalı. Alışkanlıkları yönlendirebilen, yatırımın dengelerini anlayabilen ve hangi aşamada olursa olsun güven duygusunun önemini kavrayabilen girişimler başarılı olacaklardır.
Milliyet
Anahtar Kelimeler: Nevzat Aydın , Yemeksepeti , Başarı Hikayesi